Konuşa konuşa köye kadar geldiler. Ali Dayı,önce atların koşumunu çözdü. Yağız At,boynundan hamut çıkarılırken huysuzlandı. Boynunu salladı.
Ali dayı:
- Dur kızım, dedi.
Hamudu çıkarırken, Yağız At’ın boynundaki yarayı gördü.
Ali Dayı:
- Demek bunun için huysuzlanıyorsun. Uslu dur bakayım. Yarana ilaç süreyim de iyi olsun. Hımmm! Hamudun burasını da tamir etmek lazım.
Yağız At sanki konuşmayı anladı. Huysuzlanmaktan vazgeçti. Uslu uslu kuyruğunu salladı.
Ali Dayı atları ahıra gönderdikten sonra, eşeğin yükünü indirdi. Daha sonra onu da ahıra gönderdi. Sonra samanlığa gitti. Bir kucak ot getirerek eşeğin önüne koydu.
- Bugün senin yemin bu. dedi.
Atlara ot verdi. Otun üstüne bir küçük çanak ile iki çanak yulaf döktü.
Eşek,yemliğindeki otunu yerken atlara baktı. Onları kıskandı.
Ali Dayı:
- Boşuna bakıyorsun. Bugün sana yulaf yok. Cezalısın.dedi.
Çıkarken de atları sevdiğini belli etmek için, onların sırtını sıvazladı. Ali Dayı ahırdan çıktıktan sonra Al Yağız At:
- Sen nasıl bir hayvansın? Azarlanıyorsun, ceza çekiyorsun, yine de uslanmıyorsun. O bahçeye neden gittin? Otlayacak yer mi yoktu? İstediğin yerde otla. Bak. Ali dayı seni cezalandırdı. Yediğin ota yulaf karıştırmadı. Bir şey yaparken iyi mi kötü mü yapıyorum diye düşünmek lazım. Sende hiç düşünce yok mu?
Eşek homurdandı:
- Nereden bileyim Recep Efendi’nin geleceğini, at kardeş. Orada çok güzel ot var! Bir yesen, bir daha bırakamazsın orayı.
Yağız At:
- Ben ne o otu yerim ne de o cezayı çekerim.
Herkes önündeki otları yemeğe devam etti. Yerken de konuşuyorlardı.
Eşek, atların yemliğine doğru yanaştı.Onların yemliğindeki yulaflı ottan yemek istedi. Al Yağız At eşeğe dişini göstererek homurdandı.
- Çabuk buradan uzaklaş. Hakkına razı ol. Sen kırda otlarken biz çift sürüyorduk. Yorgunluktan canımız çıktı, dedi.
Kır Eşek:
- Ben de çalıştım, sırtımda yük taşıdım. Giderken bir sürü tohumluk buğday götürdüm. Gelirken de Ali Dayı sırtıma bindi.
Al Yağız