Sende Olabilirsin

OZAN    RADYO EVİNDE

 

Yetkili, Ozan ve Özgür’ü söyleşi yapacak olan muhabirin yanına götürdü. Ona söyleşi yapacakları  çocukların geldiğini söyledi.

Muhabir, masasından kalkarak gelenleri karşıladı,oturmaları için yer  gösterdi.

Onur, yetkiliye:

“İşe gitmem gerekiyor.Çocukların radyo evinde işi bittikten sonra okula götürebilir misiniz,yoksa ben mi almalıyım,”dedi.

Yetkili:

“ Seve seve  götürürüz, isterseniz evlerine de bırakabiliriz,”dedi.

 Onur oradan ayrıldıktan sonra söyleşiyi yapacak muhabir Ozan’ı bir odaya götürdü.

Ozan:

“Arkadaşım da gelebilir mi?”dedi.

Sunucu:

“Tabii ki gelebilir.”diyerek onu da içeriye aldı.

Odada fazla bir şey yoktu. Bir masanın üstünde  ne olduklarını anlamadıkları  bir cihaz, bir  kaç tane mikrofondan başka bir şey yoktu. Ozan ve Özgür  birbirine bakıp  içeride nasıl yayın yapıldığını anlamaya çalıştılar.

Ozan:

“Ağabey, radyodan duyduğumuz onca şarkı, türkü, radyo  oyunları buradan mı yapılıyor? dedi merakını gidermek için.

Muhabir:

“Evet  radyolardan işittiklerinizin hepsi buradan yayınlanıyor. Burası Yayın odası. Burada, yayında olduğumuz zaman  kapının dışında  ‘yayın’ diye bir lamba sürekli yanar.”

Muhabir, masanın üstündeki  cihazın bazı düğmelerini göstererek nasıl yayın yaptığını, yayın yapılırken aynı  zamanda yayına hazırlık olarak neler yaptığını ayrıntılarıyla anlattı.

Ozan:

“Ağabey, bizim konuşmalarımız radyodan şimdi duyuluyor mu duyulmuyor mu?” diye meraklandı.

Sunucu.

“Bu konuşmalarımız dışarıdan ve radyolardan duyulmaz. Çünkü, cihaz açık ama radyo müzik yayını yapıyor. Biz sizinle konuştuklarımızı  kayıt yapacağız, sonra da o kaydı haber saatinde yayınlayacağız. Bu konuşmalarımızı akşam yayınlayacağız. Akşam evleriniz de radyodan kendi konuşmalarınızı dinleyebilirsiniz.”dedi.

 “Çocuklar,konuştuklarımız şimdi kaydetmeye başlayacağım. Hazır  mıyız? Röportaja başlayabilir miyiz?”dedi.

Özgür ve Ozan ikisi de aynı anda “hazırız” dedik ten sonra oturdukları koltuklara iyice yerleştiler.

Özgür buraya röportaj için gelmemişti. Radyo yayınının nasıl yapıldığını merak ettiği için gelmişti, ama soru karşısında hazırız  sözcüğü ağzından bir çırpıda çıktı. Muhabir, ses kayıt cihazının düğmesine basıp cihazı çalıştırdı.

Muhabir:

“Ozan,engelliler için pul satma düşüncesi sende nasıl oluştu?”

Ozan:

“Ağabey unutma ki be de bir engelliyim.”

Sunucu:

 “Engelli olmasaydın,yardım etmez miydin?”

Ozan:

“Kaza geçirip de engelli duruma gelmeden önce engellilerin neler çektiğini bilmiyordum. Engelli olmayan, engellileri anlayamaz.

Özgür’le biz aynı sınıftayız. O da küçükken çocuk felci geçirmiş,böyle olmuş. O koşmanın, top oynamanın, bisiklete binmenin güzelliğini bilmiyor. Bense biliyorum. Şimdi bunların  hiç birini yapamıyorum. Özgür bilir, ben sınıfımızın golcüsüydüm. Şimdi gol atmak şurada dursun top bile oynayamıyorum.

Muhabir:

“Engelliler için ne yapmak istiyorsun?

Ozan.

“Ağabey, biz ne yapabiliriz ki?Biz karıca kararınca  engelliler derneğinin pulunu satıp derneğe  gelir sağlamak istiyoruz. Bizler yürüyebiliyoruz. Engelli olup da yürüyemeyen, görmeyen,duymayan bir sürü insan var.

Muhabir:

“Pul satarken karşılaştığınız güçlükler oluyor mu?”

Ozan:

“Bazen oluyor. Herkes sizin gibi düşünse hiçbir sorunumuz olmaz. Bizi dinliyorsunuz sorunlarımızı size anlatıyorum. Siz de radyodan herkese duyuracaksınız. İşte bu da bizim için bir yardım.”

Muhabir:

“Bir engelli olarak karşılaştığınız güçlükler neler, engelli olmayanlardan istekleriniz nedir?”

Ozan:

“Biz engellilere her yerde yardımcı olunmasını ve öncülük tanınmasını istiyoruz. Derneğimize bağış yapılmasını istiyoruz. Bu bağışlar bir arkadaşımızı  sağlığına kavuşturabilir.

Sunucu:

“Özgür, sen de bir engellisin.Arkadaşının söylediklerine  eklemek istediğin bir şey var mı?”dedi.

Özgür:

“Ozan her şeyi söyledi. Ben de şunu söylemek istiyorum. Bir engellinin çektiği güçlüğü, karşılaşacağı zorlukları anlamak için  sizin de engelli olmanız gerekmez. Bir an için kendinizi bizim yerimize koyun. Bugün benim başına gelen yarın da sizin başınıza gelmeyeceğini nereden biliyorsunuz. Unutmayın ki yarın siz de bizim gibi olabilirsiniz. Sen de olabilirsin  kampanyasına katılın diyorum.”dedi.

Muhabir:

“Çocuklar çok  güzel bir söyleşi oldu. İkinize de  teşekkür ederim. Sizi yürekten destekliyorum. Radyo yayınlarında sık sık sizden ve pul satma çabanızdan  bahsedeceğim. Derneğinize bağış toplanmasına yardımcı olmaya çalışacağım.” dedi.

Ozan:

“Ağabey, söyleşi bitti mi?”

Muhabir:

“Evet. Bu kadar söyleşi  yeterli.”dedikten sonra  ses alma cihazını kapattı, konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

“Çocuklar, bu söyleşiyi yayınlayalım, gerekirse diğer arkadaşlarınızı da çağırarak bir başka  söyleşi daha yaparız.”dedi.

Özgür:

“Ağabey, bu konuşulanları ne zaman yayınlayacaksınız?”

Sunucu:

“Bu konuşulanları akşam on dokuz haber saatinde yayınlayacağız. Evinize gidince on dokuz  haber saatini kaçırmayın.”dedi.

Ozan:

“İşimiz bittiyse biz gidelim mi?”dedi.

Sunucu:

“Çocuklar sizleri ben götüreceğim. Bugün izinlisiniz. Okulunuza mı gitmek istersiniz, evlerinize mi?”

Ozan ve özgür birbirinin yüzüne baktıktan, Ozan;

“Bizi  okula götür.Arkadaşlarımız  şimdi bizi merak ediyorlar. Hem onlara da  söyleyelim de akşam evde radyoyu dinlesinler.”dedi.

Muhabir, Ozan ve  Özgür’ü  araba ile onların okuluna götürdü. Okula geldiklerinde arkadaşları teneffüsteydi. Bir anda ikisinin etrafı  sınıf arkadaşları tarafından  çevrildi.

“Ne oldu?”

“Ozan ne sordular?”

“Özgür  en çok kim konuştu?”

“Orada ne dediniz?”

“Pulu en çok benim sattığımı söyledin mi?”gibi sorular birbirine karıştı.

Ozan:

“Arkadaşlar neler konuştuk, öğrenmek istiyorsanız akşam on dokuz haber saatini dinleyin.” dedi.

Zil çalınca konuşmaları yarım kaldı,sınıfa girdiler.

     *       *      *