Su üstünde duran büyükçe bir kamış yaprağı sürekli olarak suyu dalgalandırıyordu. Ona dikkatlice bakınca yaprağın üstüne yazılmış mektubu gördü. Mektubu alıp okudu.
Bu mektubu yazmamak için çok direndim.Ama benim de bir direnme gücüm var. Siz yalnız başına hiç yaşadınız mı?Siz arkadaşlarınızdan, kardeşlerinizden,komşularınızdan ayrı yaşadınız mı? Yaşamadıysanız bu yalnızlığı bilemezsiniz.
Yıllar öncesini hatırlar mısınız?Bu ırmaktan sizlere en değerli besinleri biz verirdik.Ürünlerinizi bu ırmağın suyu ile sulardınız.
Akşamları biz kurbağalar size şarkılar söylerdik.Ay ışığı altında balıklar dans eder,su üstüne zıplarlardı.
Eskiden olduğu gibi nilüfer çiçeklerinin üstünde şimdi de vıraklamak isterdim.Ama artık yapamıyorum, içimden gemliyor. Sularımızı kirlettiğiniz için suya bile giremiyorum.Bizim de sizler gibi yaşamaya hakkımızın olduğunu unuttunuz.
Kasabaya her gün şarkı söylediğimiz için sizler,buraya” Kurbağalı Dere” derdiniz,anımsıyor musunuz. Şimdi ise bir tane kurbağa sesi duyamıyorsunuz.Oysa şimdi “Kokuşmuş Irmak” diyorsunuz ama burayı kimin kokuşturduğunu söylemiyorsunuz.
Yıllardır ırmağımızı kirlettiniz.Belki siz kirletmediniz,ama başka insanlar kirletti. Irmağımızın içine atık sular karıştı. Biz, ırmak içinde ne besin bulabiliyoruz,ne de nefes alabiliyoruz. Arkadaşlarımın çoğu bu hayata dayanamadı.Yıllar önce çekip gitti.Artık ben de buraları ve evimi terk edip gitmek zorundayım. Sizlere güzelliklerimizi değil,sizin kirlerinizi bırakıyorum.Ben sizlere üzülmüyorum.Sizlerin çocuklarınıza üzülüyorum. Çocukluğunuzda her gün içinde yüzdüğünüz bu ırmağa artık çocuklarınız giremiyorlar.Su kirli olduğu için girmek istemiyorlar. Onlar girse bile sizler girmelerini istemiyorsunuz. Girseler onların hemen hasta olacağını biliyorsunuz.Bizlerin bu kirlilik içinde yaşamamızı isteyebilir misiniz?
Bu ırmağın önemi, yosun tutmuş kurbağa yuvalarında gizliydi.Her türlü su hayvanları bu mavilikler de yaşıyordu.Bu yosunların arasında barınıyordu. Onları öldürdünüz.Suyumuzun rengini değiştirip siyahlaştırdınız,içiniz gibi karartınız.Yüreğiniz de hayvanları yaşatmayacak kadar küçüldü.Oysa eskiden ne kadar severdiniz bizleri.
Bu dere asırlardır buradan akıp gider. Atalarımız,onların ataları hep bu derede yaşadı.
Bizler buralarda doğduk,burada büyüdük. Babalarımız da buralarda büyümüşler.Bu yosunlu,ak köpüklü sularda…
Şimdi öyle mi ya!Ak köpüklü sular kayboldu.Yuvalarımız,evlerimiz kayboldu. Yosunlu yuvalarımıza güneş girmez oldu.
Sizler hiç güneş girmeyen evlerde yaşadınız mı?Karanlık evlerde yaşamak ister misiniz,bunu hiç denediniz mi? Ben böyle bir yerde yaşamak istemem.Bu ırmakta yaşayan hayvan arkadaşlarım da istemedi. Onun için bu ırmağı terk etti. Benim de dayanacak gücüm kalmadığı için en son ben terk edeceğim.
Sizlere,sizlerin atık sularınızı ve pis kokularınızı bırakıyorum.
Siz içinizde akan ırmakları soldurmuşsunuz, benim küçücük ırmağım kurumuş kime ne.
Evimi,ırmağımı bıraktığım için ağlamayacağım…
Hoşça kalın çevreciler,çevre seven çocuklar, dostlarım.”yazıyordu.
Özgür mektubu babasına götürdü.Babası Özgür’ün elindeki kamış yaprağını görünce ona;
-Özgür nereden aldın o bu kamış yaprağını?Yoksa “Kokuşmuş Irmağa” mı girdin?dedi.
Özgür:
-Evet baba.Bunu da ırmağın kenarındaki kamıştan kopardım.Üzerindeki yazıya bak, dedi.
Elindeki yaprağı babasına uzattı. Babası;ırmaktaki balıkların ardından kurbağalara da ne olduğunu öğrendi. Sivrisineklerin de neden bu kadar çoğaldığını daha iyi replika saat breitling anlamaya başladı.
Özgür,babasına;
-Baba,içinizde akan ırmak ne demek? dedi.
O,Özgür’den böyle bir soru beklemiyordu.Ona ne diyeceğini,nasıl bir yanıt vereceğini bilemedi.